Yükselen Faizler, Ulaşılamayan Krediler ve Yüksek Finansal Kaldıraç Sorunu
2021 yılı sonbahar aylarında T.C. Merkez Bankası yükselme eğilimde olan enflasyona rağmen politika faizini indirmeye başlamış, bunun doğal sonucu olarak takip eden dönemde enflasyon hızla yükselmiştir. Giderek bozulan ekonomik dengelerin cari işlemler ve döviz krizine yol açması riskinin artması ve genel seçimlerin de yapılmış olması ile birlikte T.C. Merkez Bankası 2023 yılı haziran ayında faiz artırım sürecine girmiş, politika faizini % 8.50’den % 15’e çıkartmıştır. Banka faiz artırım sürecini, ekonomide ani duruş riskini ve yaklaşan yerel seçimleri de göz önünde bulundurarak uzun bir zamana yaymış, 2024 yılı mayıs ayında % 50’ye kadar yükseltmiştir.
Faiz artırım sürecinin çok uzun bir zaman yayılması, dezenflasyonist para politikasına maliye politikası tarafından hemen hemen hiç destek gelmemesi, kamuoyunda enflasyonun düşeceğine yönelik beklentinin oluşturulamaması enflasyonundaki düşüş eğiliminin arzulanan boyuta ulaşmasını engellemiştir. Süresi uzayan ve kendisinden beklenen sonuçları vermekte geciken sıkı para politikasının olumsuz etkileri de son dönemde hissedilmeye başlanmıştır.
Enflasyonun yükselme trendi içinde olduğu bir dönemde faiz oranlarının irrasyonel şekilde düşürülmesine sessiz kalan ve negatif reel faizlerden yararlanan iş çevreleri, faiz oranlarının yüksek kalmaya devam ettiği ortamda şikayetlerini yüksek sesle dile getirmeye başlamıştır.
Dile getirilen şikayetler arasında; kredi faiz oranlarının çok yüksek olduğu, bu faiz oranları ile üretim ve yatırım yapılamayacağı, yüksek kredi faiz oranlarına ilaveten krediye ulaşım imkanlarının da sınırlı olduğu hususları yer almaktadır.
Nominal kredi faiz oranları risksiz faiz oranının, enflasyon ve risk primlerinin fonksiyonudur. Enflasyonla mücadelenin temel öncelik olduğu bir ortamda, işletmeler enflasyon oranının altında negatif reel kredi faizi beklentisi içinde olmamalıdır. Ancak bir ekonomide geleceğe yönelik belirsizliklerin artması, ekonomik aktörlerin önlerini görmekte güçlük çekmeleri risk priminin de artmasına sebep olmaktadır. Son dönemde yaşanan faiz artışının, enflasyon beklentilerindeki bozulmaya ilaveten risk primindeki ciddi artıştan kaynaklandığı görülmektedir. Kredi faizlerinin daha makul düzeylere inmesi her şeyden önce yaşanan belirsizliğin ortadan kalkmasına bağlıdır.
Krediye ulaşılamama konusu ise bir yandan T.C. Merkez Bankası tarafından uygulamaya konulan sıkı para politikasının destekleyici makro ihtiyati tedbirlerle ilgilidir. T.C. Merkez Bankası, bankaların aylık kredi büyümelerini TL ve YP krediler bazında sınırlandırmaktadır. Büyük ölçüde kullandırılacak kredilerin döviz alımına yönelmesi endişesi ile getirilen bu uygulama bir yandan büyük bankalar açısından avantaj yaratırken, diğer yandan piyasanın kendi kuralları içinde çalışmasını engelleyerek ekonomide ödeme sistemlerinin aksamasına sebep olmaktadır. Kredi kullanamayacağı korkusu ile iktisadi birimler birbirlerine olan ödemelerini mümkün olduğunca geciktirmeye çalışmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu eğilimin gücünü giderek artırması beklenmelidir.
Reel sektörün krediye ulaşamıyor olmasının bir diğer sebebi ise bankaların kredi verme ve risk alma iştahlarının, ekonomide artan belirsizlikler sebebiyle azalması ihtimalidir. Bu konudaki gelişmeler Merkez Bankasının ikinci çeyrek banka kredileri eğilim anketi ile netleşebilecektir. Öngörülebilirlik artar, riskler azalırsa bankaların kredi iştahlarının artacağı aşikardır.
Son dönemde reel sektörden gelen finansmanla ilgili taleplerin önemli gerekçelerinden birisinin, Türk Ekonomisinde işletmelerin yüksek finansal kaldıraçla çalışma alışkanlık ve tercihleri olduğu düşünülmektedir. Aşağıdaki tablolar T. C. Merkez Bankası tarafından yayımlanan 2023 yılı sektör bilançolarından alınmış olup, imalat sanayi verilerini yansıtmaktadır.
İmalat sanayinde faaliyet gösteren firmaların sadece % 1.8’i büyük işletme ölçeğindedir. İşletmelerin yaklaşık % 90’ı mikro ve küçük işletme boyutundadır. Bu işletmelerde çalışan başına verim son derece düşüktür. İşletmelerin sektörün toplam özkaynaklarından aldığı pay da % 13 düzeyindedir. Kısacası, sektördeki işletmelerin % 90’ı düşük verimlilik ve yüksek borçlulukla çalışmaktadır.
Aşağıdaki tablo imalat sanayinde çalışan farklı ölçekteki firmalarla, sektörün tamamına ait 2017-2023 yıllarına ilişkin ağırlıklı ortalama ve medyan kaldıraç oranları verilmiştir.
Tabloda dikkat çeken husus 2023 yılı itibarıyla sektörün ağırlıklı ortalama ve medyan kaldıraç oranlarının sırasıyla % 63 ve % 77 olmak üzere yüksek seviyelerde bulunmasıdır. İşletme ölçeği küçüldükçe kaldıraç oranı artmaktadır. Medyan rakamların ağırlıklı ortalama rakamlardan yüksek olması, işletmelerin kaldıraç oranının yüksek olduğu dağılım bölgesinde yoğunlaştığını ortaya koymaktadır. İmalat sanayi yerine tüm sektörlere bir bütün olarak bakıldığında ağırlıklı ortalama kaldıraç oranı % 71’e ulaşmaktadır.
Borçluluğun bu kadar yüksek, özkaynakların bilançolar içindeki payının ise düşük olması faizlerin yükseldiği, faaliyet hacminin daraldığı dönemlerde işletmelerin hızlı bir biçimde finansal darboğaza girmesine neden olmaktadır. Sıkı para ve kredi koşulları önümüzdeki dönemde korunduğu sürece olumsuz trendin ağırlaşarak devam etmesi olası gözükmektedir.
İşletmelerin yüksek borçlulukla çalışmasının ekonomiye ilişkin yapısal koşullardan, işletme ortaklarının tercihlerinden ya da hatalı para ve kredi politikalarından kaynaklanan sebepleri bulunmaktadır. Yeterli sermaye birikiminin hala oluşmaması yapısal bir sebeptir. İşletme sahipleri, ellerinde yeterince kaynak olsa bile geleneksel bir alışkanlık olarak düşük özkaynakla çalışmayı tercih edebilmekte, kişisel varlıklarından işletmelerine ayırdıkları payı düşük tutmaktadır. Borçluluğun sağladığı vergisel avantajlar da bu eğilimi güçlendirmektedir.
Para ve kredi politikaları ile her ekonomik sorunun çözülebileceğine olan yanlış inanç borçluluğu teşvik etmektedir. Ekonomi yönetimleri, ekonomiyi canlandırmak için kredilere ağırlık vermekte, kredi faiz oranlarının yapay olarak reel negatif seviyede tutmakta, aktif rasyosu gibi dünyada örneği görülmemiş bir buluşla bankaları kredi vermeye, vermeyeni tahvil satın almaya veya karşılık ayırmaya zorlayabilmektedir. Ekonomide soğuma ve enflasyonda düşüş arzulandığında da sorunun sadece sıkı para ve kredi politikası ile çözülebileceğine inanılmaktadır. İlk uygulama kaldıracın ve dolayısı ile borçluluğun yükselmesine, kaynakların verimsiz alanlara ve yanlış yatırımlara yönlendirilmesine sebep olmaktadır. İkinci uygulama ise yüksek kaldıraçlı firmaları daralma zamanlarında içlerinden çıkamayacakları finansal problemlerle karşı karşıya bırakmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder